Günümüzün tıbbının ortaya koyduğu tanı yönündeki başarıları herkesin malumudur. Fakat bu başarıları tedavi alanında görmek ne yazık ki mümkün değildir. Bunun ise birçok sebebi vardır. Bugün sizlerle bu sebepleri irdelemek yerine gelindiği noktayı kısaca gözden geçireceğiz.
Bunu için ise başımızı biraz gerilere çevirerek aspirinin yeni yeni söğüt kabuğundan elde edildiği ve ilaç sektörünün yeni yeni etken madde üretimini eline geçirdiği dönemlere bakmamız gerekir. Sanki bu döneme kadar insanlar hastalıktan kırılmakta ve tedavi adına hiçbir şey yapılamamaktadır. Hâlbuki biraz daha gerilere baktığımızda ses tedavilerinden bitkisel uygulamalara, kaplıca kürlerinden sülük ve hacamat tedavilerine kadar birçok tedavi şekli gözümüze ilişir. Belki günümüz tıbbının bizlere sunduklarından daha fazla uygulama ve tedavi metotları ortaya konmuştur. Ama ne yazık ki bu yöntemler bir anda silinmiş ve şu an ortaya konan tedavi uygulamaları devreye girmiştir. Ortaya konan bu yaklaşımın ömrü ise fazla uzun sürmemiş ve tedavi alanındaki yetersizlikler insanları eski ama eskimeyen yöntemlere tekrar yönünü çevirtmiştir.
Fakat çözüm olarak eskiye dönüş ise problemleri çözmek yerine ikiye katlamıştır. Çünkü mevcut tedavi yetersizliklerine her köşeden ortaya çıkan eski yöntemler eklenmiş ve buna bağlı olarak da tedavi alanındaki belirsizlikler daha da artmıştır. Bunu sebebi ise, eğitim ve uygulama süreçleri belirli olmayan bu yöntemlerin olayları çözmek yerine kişisel ferasetle yürütülen yaklaşımlar haline dönüşmesidir. Böylece zaten tedavi çıkmazında olan insanlara tedavi adı altında yeni yeni çıkmazlar sunulmuştur.
Gerçi Sağlık Bakanlığı'nın yeni ortaya koyduğu yaklaşımlar bu sorunu çözme yönünde atılan adımları içermektedir. Ama senelerini günümüz tıbbına harcamış eğitmenlerin ne şekilde eski tedavi sistemlerine adapte olup eğitmen olarak insan yetiştireceği biraz soru işaretleri içermektedir. Hâl böyle olunca da karmaşa daha da artmaktadır. Tabip odalarının bu tedavileri zinhar Sağlık Bakanlığı uygulamalarına karşılık olarak alamazsınız yaklaşımını söylemiyorum bile…
Görüldüğü üzere hâl böyle devam ederse insanların sağlık arayışları biraz daha sürecek gibi…
Peki ne yapılması gerekir?
Öncelikle toplama ve hızlı bir yaklaşımla üniversitelerde bölümler oluşturmak yerine sağduyulu, bu işe gönül verecek üniversiteler arası bir ekip kurularak bu hizmet başlatılmalıdır. Bu ekip Osmanlıca kaynaklar da dahil olmak üzere bütün eserlerimizi araştırarak bize ait olan tedavi sistemlerini ortaya koymalı ve bu sistemleri günümüz uygulamaları doğrultusunda değerlendirmelidir. Bu değerlendirmeleri yaparken de dışa bağımlılıktan ziyade öz yaklaşımlar ön plana çıkmalıdır. Belki Çin ve Uzak Doğu'yu akupunktur ile, Almanya ve İsviçre’yi homeopati ile anan dünya, ülkemizi de kendi sistemleri ile anar. Buna bağlı olarak da üniversitelerimizde diğer ülkelerin tedavi sistemleri tap yaptırılmak yerine, ülkemizin değerleri ön plana çıkarılır. Bu yaklaşımın ardından üniversitelerde kurulacak bölümler öncelikle kendi sistemlerimizi deklare eder. Diğer tedavi uygulamalarını da bunlara bağlı olarak verirler.
Böylece ülkemiz tedavi alanında hak ettiği değeri kazanırken, aynı zamanda da tedavi bekleyen insanlara bir şifa kapısı açılmış olur.