Şimdi gözlerinizi kapayın ve bir hicaz, raks, nihavend, hüzzam makamlarında neyden sesler veya değişik musikiler dinleyin. Nasıl da hoşunuza gidecek ve sizi aşarak bulunduğunuz sıkıntılı halden derin hislere götürücek ve bir huzur kapısı açacaktır. Daha sonra gözlerinizi açın ve kainata, kainatın numunesi olan insana bakın. Eğer gözünüzdeki ışık sönmediyse yine aynı musikileri duyacaksınız. Fakat burada ne bir çalgı aleti, ne de bir seslendiren var. Buradaki musikinin nedeni Esma-ı İlahiye'dir. Evet! Cenab-ı Hak'kın isimlerinin tecellisidir. Ve bu musiki kainat var olduğu günden bu yana vardır, kıyamete kadar da devam edecektir. Yaratılış gereği olarak insanın bu musikideki yerini iyi bilmesi ve bu seslere göre hareket etmesi gerekmektedir ki bir koroda nota bilmez birinin çıkardığı sesleri çıkarmasın. Kainatla uyumlu olarak rahat ve huzur içerisinde sahnedeki görevini tamamlasın ve başarı belgesini alıp sahneden ayrılsın.
Şimdi nereden geldik buralara... "Bunların sağlıkla alakası nedir?" diye soracaksınız. Belki de haklısınız. Çünkü bu zamana kadar bize öğretilen, insanın en küçük parçası hücre olan bir varlık olduğu ve bu varlığın DNA dediğimiz kodlar vasıtasıyla idare olduğudur. DNA, kendi başına işler hatta bilgileri hem kendi içinde hücrelere aktarır, hem de nesillere iletir. Fakat günümüzdeki gelişmeler ve atom altı yapıların ortaya çıkışı gösteriyor ki işin iç yüzü bizim bildiğimiz gibi değilmiş ve DNA dediğimiz yapılar sadece gelen bilgileri yansıtan aynalarmış. Şimdi soracaksınız, "Bu bilgiler nereden geliyor?" diye. Belki biraz yabancı gelecek ama "Levh-i Mahfuz" dediğimiz kainatın bilgi merkezinden. Bu merkezden gelen bilgiler hem misal alemimize, hem de DNA formatları ile enerji bedenimize aktarılır. Buraya aktarılan bilgiler en son olarak da enerji ve cisim bedenimize geçiş yapar. Bu bilgiler ışığında da görsel bedenimiz şekillenir.
Peki, kainat ile insanın uyumu ve kainat korosundaki insanın yeri nerede derseniz işte tam burada başlıyor. Misal alemi ve enerji bedenimiz, Esma-i İlahiye'nin tecelli merkezi ve Levhi Mahfuz'un bilgilerini aktardığı yerdir. Yani biz bilgileri Levhi Mahfuz'dan misal ve enerji alemimize alır, oradan da cismimize aktarırız. Büyük insan olan kainatta da aynı süreç oluşur ve kainat da kendi misal alemine aldığı bilgileri bizim görsel olarak algıladığımız canlı ve cansız cisimlere aktarır. Böylelikle de görsel boyutlar ortaya çıkar. Hem insan, hem de kainat aynı bilgi merkezinden, yani Levh-i Mahfuz'dan beslenir. Beslenme merkezlerinin ortak oluşu çıkarılan sesleri de ortak hale getirir. Ve denebilir ki, aslında insan ve kainat bir bilgi yumağıdır. Bu öyle bir yumak ki, her parçasında aynı bilgi mevcuttur. Bu bilginin tecellisi de Cenab-ı Hak'kın alim isminin tecellisine bağlıdır. Bütün kanunlar alim sıfatıyla işler ve buna göre dizayn olunur ve her isminde kendine ait vazife ve çalışma sahası vardır. Yani kainat ve insan, Cenab-ı Hak'kın isimleriyle misal aleminden beslenir.
Misal alemindeki "Rezzak" ismi, cisim aleminde "Rızık" olarak görünür ve misal alemindeki "Şafi" isminin tecellisi cisim aleminde şifa olarak kendini gösterir. Nasıl ki Rezzak isminin tecellisi cisim alemindeki aksiyonlara ve sebepler dairesine bağlı oluyorsa, Şafi isminin tecellisi de cisim alemindeki bazı sebeplere bağlıdır. Bunların en baş şartı da sabır ve şükürdür ki Şafi isminin tecellisinin ana şartlarındandır. Ayrıca uygun tedavilerin verilmesi ve şifa zamanının gelmesi bu gibi sebepler arasında sayılabilir. Fakat şunu unutmayalım ki, dayanılan nokta misal alemindeki Şafi isminin tecellisidir. Bunu ortaya çıkaran bazı sebepler vardır. Ama bu sebeplerin hakiki tesiri yoktur.
Bütün bu hakikatleri görmeyerek insanı maddesel, kendi kendine işleyen, en küçük parçası hücre olan bir cisim gibi değerlendirmek o muhteşem musiki korosuna cahilce müdahale etmek demektir.
Şimdi, tekrar makalenin başında olduğu gibi hem gözlerimizi kapatarak, hem de açarak insan ve kainata Cenab-ı Hak'kın esması frekansında bakalım...