Daha çok insana gıda kaynağı olabilmek ya da tamamen para kazanma hırsı gıdalardaki değişimlerin sahneye çıkmasına neden olmaktadır. Sahneye çıkan bu kadar değişen karşısında da insan ister istemez değişiyor. Hatta sağlığını kaybedecek bir süreç ile...
Eeee bu kadar değişen arasında insanın sabit kalması da mümkün değil sanırım. Değişim derken de karakter olarak değil sağlıktan bahsediyorum. Artık kendi tavuklarımız yok bize yumurta verecek veya sofralarımıza et kaynağı olacak. Suyumuz dağdaki kaynaktan gelmiyor. Tarlamız yok buğday ekip ürün elde edeceğimiz. Hatta tohumlarımız da yok seneye ekim yapacağımız. Ama bunlar ile birlikte çok şeyimiz var. Ürünler dayansın ve tatları güzelleşsin diye eklenen katkı maddeleri, saflaştırma adı altında yapılan rafine çalışmaları veya farklı ürün çeşitlemeleri oluşsun diye ortaya konan ucube GDO'lar (Genetiği Değiştirilmiş Gıda). İnsan bu kadar varlık ve yokluk içinde ne yapar diye düşünmenize de gerek yok. Çünkü son yıllarda yaşanan sağlık sorunları bunun en güzel göstergesidir...
İŞLENMİŞLİĞİN GÖSTERGESİ
Bu kadar çeşitlemeye rağmen gıda değişenlerini üç ana başlıkta toplamamız mümkün olacak gibi. Bunlardan birincisi, ürünün ilk aşaması olan ve arazi sürecini etkileyen GDO'lu gıdalar. Genleri ile oynanan gıdalar farklı arazi şartlarına daha uyumlu hale getirilmekte ve daha verimli olmaktadırlar. Diğeri ise araziden sonraki sürecin bir parçası olarak ürünlerin sofralara sunuş şeklini kapsamaktadır. Bu bölümde ürünler rafine edilerek gerçek kimliklerinden uzaklaştırılır. Belki tatları ve kullanımları daha kullanışlı hale gelir ama beden ile uyum yitirilmiş olur. Diğer değişim şekli ise hem tat hem de dayanıklılığının artırılması için gıdalara yapılan işlemler ve eklenen katkı maddeleri süreçlerini içerir. Hepsinin ortak yanı ise, gıdaların doğallığından uzaklaşarak bize ulaşmasıdır. Üç konu da ortak özelliklerine rağmen farklı farklı ele alınmalıdır. Fakat bu birinin diğerinden daha masum olduğunu göstermez. Bu haftaki yazımızın konusu ise bu üçlüden işlenmiş gıdalar olarak anılan katkı maddeli ürünler olacak... Orijinal gıda ürünleri farklı işlem ve katkı maddeleri ile yeni ürünlere dönüştürülür. Bu işlem için birçok katkı maddesi ve işleyiş görev alır. Bu işlemler sonucunda da hem ürün daha cazip hale getirilir hem de raf ömrü uzatılmış olur. Ama ortaya konan kesinlikle gerçek ürün değildir. Bu işlemler ile de birçok ürün çeşidi ortaya konmaktadır. Hatta market raflarının hemen hemen tamamı da bu ürünlerden oluşmaktadır.
İŞLENMİŞ ET ÜRÜNLERİ
İşlenmiş et ürünlerini kanserojenler sırasında üst sıralara yerleştiren iki neden yer almaktadır. Birincisi ürünün raf ömrünü arttırmak ve görüntüsünü değiştirmek için içine katılan katkı maddeleri diğeri de tırnak ve deri gibi et harici yapıların içine katılmasıdır. Bu süreçler kontrolünüzde ise sorun yok. Ama dışardan alıyorsanız aldığınız yerin güvenilir olması ve katkı maddeleri konusunda bilinçli olmanız gerekecek. Çünkü, özellikle sucuk yapımında kullanılan, ürüne aroma ve tat veren nitrat ve nitritlerin (E250, E251) güçlü kanser yapıcı etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Bir de sucuk ve salam gibi ürünler tırnak, deri, sakatat gibi her türlü malzemenin konabildiği yapılardır. Katılan bu malzemeler besin değeri içermediği gibi, sağlığımızı da tehdit eder. Yalnız ne kadar benzer süreçler içerse de sosis ve jambon, sucuk ve pastırmaya göre daha riskli guruba girmektedir. Çünkü bu tür ürünler sucuk ve pastırmaya göre karışık malzemelere ve katkı maddelerine daha açık bir yapıya sahiptir. Hatta nitratlar haricinde renklendiriciler de üretim esnasında çokça kullanılır. Özellikle de sosiste. Bu nedenle mümkünse sosis, salam ve jambondan uzak durmamız ama güvenilirlik şartı ile sucuk ve pastırmayı da tüketmemiz yerinde olacaktır.
Katkı maddeleri raf ömrünü uzatır ama hayatı kısaltır
Katkı maddelerinin birçok yan etkisin yanı sıra keyif verici özelliği de bulunmaktadır. Bu özelliğinden dolayı da bağımlılık yaparak daha çok tüketilir. Hatta alkol gibi devamlı tüketme ihtiyacı hissedersiniz. Bu süreçler obeziteye zemin hazırladığı gibi birçok hastalık seyirlerini de ortaya çıkarır ki, sindirim problemleri bunlardan en basitidir. Özellikle bağırsakta bulunan iyi bakterilerin ölümü ile kabızlık dahil birçok problem baş gösterir. Daha sonraki süreçlerde ortaya çıkan gıda alerjileri, dolaşım bozuklukları, Alzheimer ve Parkinson gibi rahatsızlıklar ise hastalık listesini kabartır. Kısaca katkı maddeleri raf ömrünü uzatır ama hayatı kısaltır.
Böcek ilacından tatlandırıcıya
Birçok içecekte yer alan aspartam suni tatlandırıcı olarak kullanılan bir kimyasaldır. Başlangıçta böcek ilacı olarak bulunmuş olan aspartam daha sonra gıda sanayiine tatlandırıcı olarak dahil edilmiştir. Çok güçlü bir zehir etkisine sahip olan aspartam baş ağrısı, unutkanlık, dolaşım bozukluğu, kulak çınlaması Parkinson ve MS gibi rahatsızlıklara neden olduğu yapılan klinik çalışmalar ile gösterilmiştir. Sağlık üzerine negatif etkisi o kadar yüksektir ki, tüm gıda katkı maddelerini toplasanız bu kadar etki ortaya koyamazsınız.
Tadı nefis kendisi öldürücü
En yaygın kullanılan katkı maddesi ise MSG isimi ile meşhur olmuş monosodyumGlutamatdır. Bu madde E621 olarak da kısa kodlanmıştır. Bu madde farklı bir tat içeriğine sahiptir. Bu içeriğine bağlı olarak katıldığı bütün gıdaların tadını kişinin kendine uyarlı hale getirir. Buna bağlı olarak da katıldığı bütün gıdalar büyük bir iştahla tüketilir. İştah arttıran bu ürünün sonucu ise çözümsüz birçok hastalıktır ki, Alzheimer ve Parkinson en masumlarıdır.
Ciddi bir tehdit
İşlenmiş gıdaları zararlı yapan ise doğal yapılarının bozulması ve eklenen zehirli katkı maddelerine bağlı olarak ortaya çıkan organ hasarlarıdır. Beden belli bir süre bunlara karşı koyabilir. Ama savunma sistemimiz ve organlarımız kontrolü kaybettiği durumlarda da hastalıklar ortaya çıkar. Alerjilerden gıda zehirlenmelerine, tansiyondan dolaşım bozukluklarına, Parkinson'dan Alzheimer'a kadar birçok rahatsızlık işlenmiş gıdaların etkilerine bağlı olarak ortaya çıkabilir. Katkı maddelerinin birçok hastalığa neden olduğu bilinen bir gerçektir. Fakat bazı katkı maddelerinin özellikle bazı hastalıklara neden olduğu ise çalışmalar ile ortaya konmuştur. Aspartamın MS ile, MSG maddesinin Alzheimer ile, mısır şurubunun obezite ile, trans yağların karaciğer yetmezliği ile, gıda boyalarının da çoklu organ hasarları ile bağlantıları mevcuttur...
Diyabetik ve obez çocuklar
Bir diğer katkı maddesi ise çok yaygın olarak kullanılan mısır şurubudur. Tatlandırıcı olarak kullanılan bu ürünü baklavadan çikolataya birçok gıdada görmemiz mümkündür. Özellikle de çocukları tükettiği gıdalarda yer alması tehdidi biraz daha yüksek sınırlara taşır. Kalp ve dolaşım bozukluğu, şeker ve obezite alt yapısının oluşması mısır şurubunun bazı vücut etkileridir.
Rengi güzelleştirir gıdayı zehire çevirir
Diğer katkı maddeleri gurubunda ise gıda boyaları yer alır. Et ürünlerinden çikolata ve şekerlemelere kadar her yerde gördüğümüz bu maddeler gıdaların görünümlerini değiştirmekle kalmaz kimyalarını da değiştirerek ürünleri birer zehir haline getirir. Ortaya konan bu zehirler ise dolaşımdan organlara kadar bütün vücut yapılarına zarar verir. Kısa kodlarla etiketler üzerinde yer alan gıda boyalarının bazıları ise şunlardır. E120, E110, E102, E122, E124, E104, E129, E211. Bu çeşit her senede gittikçe artar. Beraberinde de bedene verdikleri zararlarda çeşit çeşit artış gösterir.
İnme ve kalp krizinin nedeni
Bağışıklık sistemimizden dolaşıma birçok işleyişimizi engelleyen trans yağlar da gıda katkı maddeleri olarak aktif bir şekilde kullanılmaktadır. Margarinlerden böreklere, çikolatalardan fırınlanmış yiyeceklere kadar çok geniş alanda kullanım skalası olan trans yağlar birçok hastalığı da beraberinde getirmektedir. Kötü yağların yükselmesi, kalp ve dolaşımın bozuklukları, inme ve karaciğer yetmezliği bunlardan sadece bazılarıdır.
Haberin tamamını okumak için tıklayın